“İKİ SİTEM, TEK İSTEM HEP AYNI SİSTEM…”
Son haftalarda liselerde artan şiddet olayları ve buna bağlı gerçekleşen ölümler, Türkiye’yi bir kere daha göz ardı ettiği gerçekler ile yüzleşmek zorunda bıraktı. Her gün televizyonlardan izlediğimiz, gazetelerden okuduğumuz fakat kayıtsız kaldığımız bazı gerçekler 2006 yılının ilk 3 ayında 6 genç cana mal oldu. İnsan öldürmenin hiçbir haklı gerekçesinin olamayacağı gerçeği bir yana, işin üzücü tarafı, bu cinayetlerin yan bakma, laf atma, söz dinlememe gibi sudan sebepler bahane edilerek işlenmiş olmasıdır.
Geride bıraktığımız birkaç hafta boyunca, 18 yaş altı şiddet ile ilgili takip edebildiğim haberleri göz önünde bulundurunca bütün bu şiddet olaylarının altında -büyük bir oranda- “Kurtlar Vadisi” ile alakalandırma çabası olduğunu gördüm. Aslında bu çaba pek de yanlış sayılmamalı. Ama her şiddet olayının sonrasında Kurtlar Vadisi’nin ardına saklanmak yada şiddet içerikli filmleri hedef göstermek ne derece doğru onu bilemiyorum. Öte yandan hepimiz şunu iyi biliyoruz ki eğitim önce ailede başlıyor. Çocuğunu salt okula göndererek ana-babalık görevini yerine getirdiğini düşünenlerin, Aliye ile Sanem Çelik ayrımını -üstelik Erol Taş’ın ölümünün üstünden 8 yıl geçmesine rağmen- halen idrak edemeyenlerin çoğunlukta olduğu, kısacası medyayı nasıl okuması gerektiğini öğrenememiş bir toplumda gerçek sorumlu kişi ve kurumların Kurtlar Vadisi kisvesi altına bürünerek suçtan kaçması çok ama çok yanlış !İşte bu noktada Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in olayların medya aracılığı ile gündeme getirilmesinin çok yanlış olduğunu söylemesi işi daha enteresan bir hale sokuyor. Bakan konu ile ilgili Muğla’da verdiği demeçte “İlk ve ortaöğrenimi personeli ile 16 milyonluk bir kitleden söz ediyoruz. Türkiye’de 10 tane olay meydana gelse bu da bir vahamet boyutundaymış gibi velilerin ağzını yüreğine getirecek şekilde, sanki okullarda herkes elinde satırlar ile birbirlerini doğruyormuş gibi intiba doğurmak doğru olmaz. Ama bir tek yavrumuzun burnunun kanaması bile bizi çok üzer. Olayı görmezlikten gelme gibi bir lüksümüz yok. Bu mesele çok fazla medyatik olmaya gelmez” demişti. Şüphesiz, bu sözleri söylerken muhtemel yanlış okumalardan hayıflanarak medyanın bu tip olayları gündeme getirmesiyle daha fazla şiddet olayı yaşanması ihtimalini ortadan kaldırmayı hedefliyordu. Peki ! Ama unuttuğu bir şey var o da 16 milyonun içinden çıkan ve ellerinde satırlar, kamalar ile dışarıda dolaşanlar. İşte ben de tam o insanları anlatacağım. Hem de en yakınından; doğduğum, büyüdüğüm ve halen yaşadığım Beşiktaş’tan. Eminim ki bu anlatacaklarım fazlası ile medyatik olmak zorunda !21 Mart 2006 Salı günü, Beşiktaş’ta bulunan ve üniversite gençliğine yönelik çalışmaları ile bilinen “Öğrencievi” eli sopalı, bıçaklı, satırlı ve ülkücü olduklarını söyleyen kişilerce saldırıya uğramıştır. Saldırı sonucunda öğrencievi’nin camları kırılmış ve öğrenciler için ciddi denilebilecek miktarda maddi hasara uğratılmıştır. Atılan sloganlar ve gerçekleştirilen bu 15 dakikalık faşizan şiddet gösterisi, aynı gün içerisinde benzer kişilerce gene Beşiktaş İlçesine bağlı bulunan Boğaziçi Üniversitesi’nin Kuzey kampusünde de gerçekleşmiştir. Öğrencilerin anlattığına göre 21 Mart Salı akşamı, üniversitenin Kuzey Kampusu’ndaki kantinde, ABD’nin Irak işgali, Nevroz, Küba ile Dayanışma Haftası ile ilgili kulüp afişlerini yırtmaya çalışan Ülkücüleri fark eden öğrencilerin sözlü ikazları sonrasında, Ülkücüler yanlarındaki bıçaklarla etraftakilere saldırarak bir öğrencinin boğazına bıçak dayamışlar. Kalabalığın gözleri önünde gerçekleşen bu saldırı sonrasında ise saldırganlar tehditler savurarak kantinden uzaklaşmışlar..
Bilindiği gibi Beşiktaş, 23 semtten oluşan, boğaz Köprüsünün son durağı, Taksim ve Eminönü’ne ulaşmanın çok kolay olduğu, Tarabya ve Sarıyer’e kadar bir çok vasıtanın sabaha kadar çalıştığı, Kadıköy ve Üsküdar’a her daim vapur ve motor ile ulaşma imkanı sağlayan, gecesi ve gündüzü ile her zaman çok sayıda insanın yolunun kesiştiği bir semttir. Bu nedenle Ülkü Ocakları’nın Beşiktaş’a taşındığı ay içerisinde, aynı günde iki olayın yaşanması pek de şaşırtıcı değil, aksine beklendik bir olaydır. Fakat bu saldırıları gerçekleştiren güruhun doğal olarak hesaplayamadığı bir şey var ki o da Beşiktaş’ın Çarşı grubuyla, duyarlı esnafıyla, yıllardır hakim olduğu demokratikliği ile bilinen bir ilçe olduğudur. 8’i Üniversite olan 45 resmi, 34 özel eğitim kurumunun bulunduğu Beşiktaş’ı stratejik bir nokta olarak belirleyenler iyi bilmelidir ki, Beşiktaş öyle kolay ele geçirilecek bir semt değildir. En basitinden bugün, hangi ara sokağa, hangi meydana baksanız karşınıza “A” sı Anarşizm’den, “Ş” si Orak-Çekiçten ibaret “Çarşı” yazısı görürsünüz. Semtine her daim sahip çıkan, İstanbul’un keşmekeşinin aksine henüz mahallelilik kültürünü kaybetmemiş, 78’den itibaren esnafın desteği ile büyümüş, günümüzde ise bir sivil toplum örgütü gibi çalışan “Çarşı” her şeyden önce semtinde böyle olaylara izin vermez !
Beşiktaş’ı kolay lokma olarak görenlere duyurulur, karşınıza alacağınız kitle tribünlerde “Arafat Ölmedi, Kalbimizde yaşıyor” diye bağıran, 2003 yılında tribünde ve mitinglerde “Savaşa Hayır” , “Saddam Affeder, Çarşı Affetmez” diye pankart taşıyan, Irak savaşının 3. yıldönümünde İşgale Son Mitinginde “Çarşı Savaşa Karşı” diyerek yer alan, Kazım Koyuncu ölünce “Yeter Ulan Karadeniz Ölmesin” diye slogan atan, Irkçı baskılar nedeniyle oynadığı futbol maçında sahayı terk etmek isteyen Kamerunlu futbolcu Etoo’ya aynı hafta “Hepimiz Eto’o yuz” pankartı ile destek verdiği için Barcelona Futbol Takımından teşekkür mektubu alan, Grup Yorum’un 20.Yıl konserinde sahneye davet edilerek sanatçılara Beşiktaş Forması hediye eden ve sahnede onlarla birlikte Gençlik Marşını söyleyen bir kitledir. Gene unutulmamalıdır ki bu kitle Portekizli diktatör Salazar’ın Fado’suna uysa da, Fiesta’sını yapsa da Futbolu çok farklı boyutlarda ele almakta ve onu halkın içinden gelen insanların mecrası olarak görmektedir.
Kısaca; temelleri 78 kuşağına kadar varan bir kültürün varlığını inkar ederek Beşiktaş’ta yeni bir yapılanma çabası içerisinde şiddete başvuran ülkücüler bilmek zorundadır ki, bugün semtimizde saldırdığınız Öğrencievi bizim için çok önemlidir. Ve umarız bir hatadan ibaret olan bu hareketiniz tekrarlanmaz, biz ÇARŞI’dan sopayı, bıçağı, satırı kaldıralı çok oldu ! Şiddetin moda haline getirildiği bir dönemde, medya sizi görmezden gelerek, bize holigan sıfatını her daim uygun görse de, unutmayınız ki Beşiktaş Halkı her zaman için size karşı duracaktır ! Bilmiyorsanız eğer öğrenirsiniz; bu alemde Çarşı, Faşizme de Karşı…
Yiğit Kalafatoğlu
Comments (1)
mstfsays:
10 Temmuz 2008 at 11:02aslında güzel ama kardeş çarşı ne alaka klasik beşiktaşlı lısın işte aynı şeyler aynı raconlar siz saten herşeye karşı ola ola kendinizi fes ettiniz 😀 komedisiniz ya