Ben, Ademoğlu ! Deneme 1 2 3

Hep ölmekten korkuyoruz, çoğu zaman da nasıl ve ne şekilde olacağını kurgulayarak zamanı geçiştiriyoruz, özelliklede orta yaşlılarda çok görüldüğü üzere, sonun nasıl geleceğini merak ediyoruz.

Bunun nedeni belki ölümü doğuştan değil de, yaşam içersinde idrak ederek öğrendiğimizdendir. Önce başkaları üzerinde test edip en son kendimize gelecek olan bu boktan durumdan zihinde kaçmak için ise gündelik icatlar ile uğraşıyoruz.

Peki ya ölemezsek ?

Mutlak sonu olan bir şeyden korkmaktansa, bu sonu yaşayamamaktan korkmak daha da felaket olmaz mı ? İnsan dediğin de zaten hep bir öğrenme ve açıklama, bu sayede rahatlama üzerine kurulu bir kimya değil mi ? Ne kadar çok soru var bu gizemli kurgu hakkında. Tanrı, cennet, cehennem, enerji, günahlar sevaplar..

İnanlar ve inanmayanlar hep ölümü, cenneti ve tanrı gerçekliği gibi sorularla, karanlık sonu aydınlığa kavuşturacakları o günün heyecanı ile durmadan her şeyi sorguluyorlar. Çünkü insanoğlu bilmediğinden korkuyor. Keşfetme güdüsünün bize has bir tılsım olması da bu yüzden herhalde.

Ölüm de eğlencesini buradan sağlıyor aslında, herkes kendisine yaşayıp kendine ölse bu kadar da gürültüde kopmaz sanırım. Toplumsal yaşamın bir dezavantajı da ölümün yan etkileri işte. Sırf kendi sonumuzu değil, başkalarının o bilmediğimiz karanlığa gidişini, yani ölümü merak ediyoruz hep ve bir gün birisi daha ayrıldığında yaşantıdan, açıklayamadığımız son ile baş başa kalıyoruz.

Oysa ki toplumsal yaşamdan muaf salt insan; içselleştirdiği dünyasında kimseyi sevmeden ve önemsemeden yaşayabilse ölebilir miydi ? Ölüm o insan için ne ifade edebilir ?  Belkide varlığı ile yokluğu bir olan faili meçhul bir başlangıcı…

Ölüp gitmek bizler için beklenen ve kanıksanmış bir olağandan ibarettir. Asıl ürküncü ise hayatta kalmaktır. Sondan değil, sonsuzluktan korkmaktır. Bu yüzden eğer ölebiliyorsak, ne mutlu bize.

bu dünyaya kendi isteğimle gelmedim ben,
şaşkınlıktan başka şeyim artmadı yaşarken

kendi isteğimle de gidiyor değilim şimdi
niye geldik kaldık, niye gidiyoruz bilmeden.

Hayyam, dostum…

Comments (1)

  • r.m.says:

    26 Mart 2007 at 23:26

    uykusuzluğumun 23. yılında şöyle bir kaygısızca sitende gezerken okuduğum şu yazıya enerjimin yettiğince şunu ekleyebilirim.
    insan doğası itibariyle kendine düşman bellediği ölüm sıkıntısı aslında sadece -nedense hep de zamansızdır- kaybetmek üzere olduğu hayatı tam olarak kavrayamaması ve bu sebepten ötürü de isteğine göre -özgürce- yaşayamamasından duyduğu öfkedir.aslında sorun ölüm değil sadece yaşayamamak sorunudur. öfkede kavram itibariyle korkudan doğmuş olsa gerek. yani neymiş herşeyin başı eğitim değil korkuymuş… repeat after me padawansss.. eyw.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Press ESC to close