Bir Mayıs daha geçti..

Kadıköy : Polis Yok, Olay Yok
Taksim : Polis Çok, İnsaniyet Yok..

Hard-Disktehlike.jpg
Tam 30 Yıl Önce, Taksim’deki sular idaresi üzerinden kimliği sonradan belirlenen ama haklarında işlem yapılmayan “belirsiz” kişilerce açılan ateş sonucu 5 kişi vurulmuş, 1 kişi panzer tarafından ezilerek ölmüş, 28 kişi ise kalabalığın yöneldiği Kazancı yokuşundan aşağıya koşarken önlerine çıkıp yolu kesen bir uzun araç yüzünden ezilerek can vermişti.

Bu planlı vahşet 34 Kişinin ölümü ile sonuçlanmıştı. Yıllar var ki 1 Mayıs kutlanamadı çünkü yasaklandı. 12 Eylül sonrası darbeder olan sol, yeni dünya düzeni, korku ortamı ve gücünü kaybeden sendikalar derken boğaza düğümlenen sözler 2007’de dile gelmek istedi ama bu seferde demokrasi simsarları buna izin vermedi.

Nice zamandır yılbaşı, polis haftası, konser, ramazan çadırı, kıl yün derken her türlü uygulamaya açık olan Taksim Meydanı 2007 yılının demokrasi nutukları atılan Nisan ayının akabinde meydanı en çok hak edenlere açılmadı. Üstelik 30 yıl önce yitirdiği arkadaşlarını 30 yıl sonra çocukları ve torunları ile anmaya gelmek isteyen insanlar potansiyel suçlu, terörist ilan edildiler ve ortaçağ usulüyle zulüme uğradılar.

Gerekçeler..


Sn.Vali’nin dediğine göre 1 Mayıs’ın kana bulanacağı hakkında istihbarat vardı. Lakin asılsız çıkan istihbarat yüzünden suçlanmak istemeyen Vali, Türk Polisi aracılığı ile önüne geleni kana buladı. (Bush’u bushuna..)

Öte yandan, Taksim gibi merkezi bir yerde yapılacak olan Miting’in İstanbul trafiğine olumsuz etki edeceği söyleniyordu. Ama alınan önlemler sayesinde yaklaşık 10 Milyon kişi gün boyu eziyet çekti. Eminim 2 Saat bağıracak ve dağılacak bir güruh İstanbul’da köprünün 4 saatte geçilmesine neden olamazdı.

Bir diğer gülünç durum ise, ekonomiye olan olumsuz etki bahanesi. Lakin Muammer Güler’in uygulamaları Borsa’nın dahi yarım saat geç açılmasına neden oldu. Babacan’a göre 1 Puanın 2 Milyar Dolar ettiği borsa düştü. Varın zararı ve yan etkileri siz düşünün…

Since 1453
may2.JPGTürkiye’de gündemi yakından takip etmeyenler veya turistler; 1 Mayıs günü sokağa çıktıklarında muhtemelen bir sıkıyönetim hali yada darbe olduğu konusunda hem fikirdiler. Ulaşımın aksaması yanı sıra, otobüs ve vapurda herhangi bir nedenle dışarıda bulunanlar Beşiktaş, Dolmabahçe, Fındıklı, Kabataş, Eminönü, Karaköy ve Üsküdar’da tipini beğenip beğenmediğini, taksime çıkma niyeti olanı olmayanı sorgulamadan gözaltına aldılar. Bunun dışına şehir dışından otobüsler ile İstanbul’a gelen işçiler de nereye gittikleri sorgulanmadan terörist muamelesine maruz kalarak arandılar, şehrin içine sokulmadılar ve Jandarma’ların faşizan tavırları nedeniyle çatıştılar. Sanırım İstanbul İstanbul adını alalı böyle eziyet görmemiştir.

Durduk yere gaza geldiler..may1.JPG

30 yıl önce “Yollar yürünmekle aşınmaz” diyerek 500.000 kişiyi kuşuna dizen ve 34 kişinin katline sebep olan zihniyet, bu sefer insanları üst üste alt alta Nazi usulüyle minibüslere tıktı.

Bu vahşet yetmez gibi polis bir de minibüsünün içerisine biber gazı sıkarak, Schindler’in Listesi’ni aratmayan görüntüler verdi. Ne yazık ki Taksim’de yaşananlar film değil, gerçekti.

Tüm bu yaşananların yanı sıra ortada bir eylem olmamasına rağmen Dolmabahçe ve Beşiktaş’ta insanlara biber gazı ve tazyikli su sıkıldı, insanlar sorgu sual edilmeden göz altına alındı, tartaklandı.

‘Darbe’der olduk.

Elbette biber gazının kullanım alanı bunla kısıtlı değildi. Taksim Meydanı’ndan başlamak sureti ile polis gösterici yada değil, yoldan geçen herkese biber gazı ile “hoş geldiniz” dedi. Yüzlerce insan birbirini ezercesine gözleri kapalı salya sümük koşarken, polis de yere düşeni ezdikten sonra yakaladığını elindeki copla yada tüfekle dövdü. Kimseyi yakalayamayan polisler ise kendinden geçmiş halde yerde yatan insanları ölesiye dövmeye devam etti. Bir polisin elinde gördüğüm beysbol sopası ise bir hayli düşündürücüydü. Akıllardaki asıl soru ise, biber gazını yiyince etkisiz hale gelen insanların neden polis tarafından şiddet gördüğüydü. Polis’in gözaltına almak yerine insanları bizzat cezalandırdığı bu operasyonu Muammer Güler’in merkezden bizzat yönetildiğini gazetelerden okuyunca kendisinin “Kanunları uygulamak zorundaydık” demeci, beni demokratik Türkiye ile bir kere daha yüzleştirdi ! Nisan ayında demokrasi ayağı atıp alana çıkan tüm vatandaşlar umarım bu durumu göz ardı etmez ve Irak, İran, Libya dahil tüm dünyada Bayram Olarak kutlanan bu resmi günün Türkiye’de eziyete dönüştürülmesinin hesabını sorarlar.

Ve Son…
(biri sıkar, biri ezer, biri döver, biri Güler… birileri de “hani bana hani bana” der !)

Disk, hafızalardan silinmeyen kanlı Mayıs’ı uygulanan tüm faşizan baskılara ve engellemelere rağmen Taksim meydanında ve “Kazancı” yokuşunda gerçekleştirdi. 12 Eylül’den sonra sol güruh Taksim’de ilk defa 1 Mayıs’ı kutladı.

Vatandaş, eskiden olduğu gibi solculara serzenişte bulunmaktan çok, yanlış uygulamalar ile İstanbul halkının tümüne zulüm eden yetkililere sorularını ve eleştirilerini yöneltti.

Türkiye’de demokrasi herkes içindir söylemlerinin yalan olduğu, faşist diktatörlük yönetimlerinde bile görülmeyen uygulamalar ile kanıtlandı.

Polisten kaçarak TMMOB binasına sığınan insanları çıkarmak için Polis içeri biber gazı bombası attı. Olay üzerine kamu kuruluşuna baskın yapan polise tepki TMMOB başkanı ve Eğitim-Sen Başkanı tarafından basın aracılığı ile iletildi.

30 Yıl sonra Taksim, zorla ve hileyle kana bulandırıldı. Medya’ya sansür uygulandı. Taksim’den canlı yayın görüntüsü alınması engellendi. Muhabirler darp edildi.

Turist, çocuk, yaşlı, muhabir, kameraman, haklı haksız demeden biber gazı tüfekleri, bombaları ve fıskiyeleri Taksim’in tüm ara sokaklarında kullanıldı.

İstanbul’a otobüsle gelenler potansiyel provokatör olarak nitelendirildi ve tipi beğenilmeyenler göz altına alındı.

Polisin olmadığı Kadıköy’de şen şakrak kutlanan bayram, Polis’in 17 Bin kişi ile varolduğu Taksim’de çatışmaya döndü.

Devlet’in 1 Mayıs ve İşçi Bayramı’nın Taksim’de yapılma inadını yenemediği ve zor şartlar altında hak hukuk değil, şiddete başvurduğu bir kere daha anlaşıldı..

Velhasıl en çok gücüme giden; 9 işçinin emek kavgası esnasında ölmesi ile başlayan ve yüz yıldır kutlanan 1 Mayıs’ın, devrim yoluna onlarca can vermiş Türkiye’de özgürlük içinde kutlanamamasıdır.

Önemli Not !
İşin tek keyif verici anı ise, Beyoğlu’nda korsan yürüyüşün en önünde Meydana yürüyen topluluğun Çarşı Olmasıydı. Üstelik 30 Kişilik toplulukta aramızda iki Fenerbahçe’li de vardı. 1 Mayıs’a gerçekten devrim için katıldığımızın göstergesi de sanırım buydu.

Nihayetinde sınıfsal çatışmada hepimiz bir değil miyiz ?
Ya hep beraber ya hiç birimiz..

 

carsi00.jpg

(1 Mayıs fotoğrafları için tıklayınız)

 

Comments (2)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Press ESC to close