Kadir Has Üniversite’sinde “Sosyal Medya Uzmanlığı” sertifika programı dahilinde verdiğim derslerden biri de “Kurumsal Blogging”. Bu dersi keyifli yapan ise, öğrencilerin bir çoğunun büyük kurumlarda, koca koca markalarda çeşitli pazarlama faaliyetlerini yürütüyor olması.
Keyifli diyorum, çünkü her ne kadar yazılıp-çizilenleri okusanız da, ancak bir kurumun blogunu yönettiğiniz müddetçe bu işin nasıl bir iş olduğunu anlayabiliyorsunuz. Tıpkı diğer sosyal ağ faaliyetleri gibi.
Şahsen ben, bloglara dair ilk akademik çalışmamı 2007 yılında yapmıştım. Daha sonra bunu genişleterek, şu anda e-book olarak slideshare hesabımda duran Sosyal Medya ve E-Pazarlama ile İlişkisi isimli çalışmada yayınladım.
2010 yılında ajans olarak Mercedes-Benz Türkiye Kurumsal Blogunu tasarlayıp hayata geçirdik ve yıl sonuna kadar içeriklerini hazırladık. Daha sonra bu marka ile yollarımızı ayırdık. 2011 itibariyle de Back-Up’ın Kurumsal Blogunu yarattık ve yönetmeye devam ediyoruz.
Evet, içerik kraldır! Doğru bir strateji belirlerseniz ve doğru insanlar ile çalışırsanız, içerik sizi bir yerlere taşır. Bu anlamda görünen köy kılavuz istemiyor. Fakat Mashable’gillerin yazamadığı, adına “ajansın müşterisi” denilen bir güruh var ki, onlar kendileri için neyin iyi olduğunu bulmanızı istese de, hep son sözü söylemek isterler ve işler hep bir noktada sıkışıp kalır.
Bu yüzden öncelikle müşterileri eğitmeli, daha doğrusu onlar ile birlike istediğiniz yöne evrilmelisiniz. Kurumlar her zaman tüketicisine ne sunması gerektiğini en iyi bilendir, fakat sizin bunu nasıl sunmanız gerektiği konusundaki tecrübe ve ön görülerinizi göz ardı eder. Bunu aştığınız noktada, buluştuğunuz o müşterek zemin, ortaya çıkacak olan işin rengini verir.
Bu yüzden benim önerim parayı bir tarafa bırakıp, gitmek istediğiniz yerden sizi alıkoyan kurumlar ile çalışmamanız. Bunun yerine kendinizi var edebileceğiniz, sosyal medya yatırımının karşılığını sabrettiği müddetçe alacağını bilen kurumları hedeflemeniz.
İnanın uğruna severek ve isteyerek çalıştığınız kurumlar ile yapılan işlerin karşılığı, bütün kristal ödüllerden daha değerli.
Ufuk Tarhan’ın şu yazısı gibi..
Bir yanıt yazın