Okan Bayülgen ve Beyazıt Öztürk; son 10 yıldır televizyonları aralıksız dolduran iki “samimi” karakter… Hem kendi aralarında hem de kitleleri için samimi karakterler. Bu iki öne çıkan insanı aslında tanımlamak için pek de damıtmaya gerek yok. Birisi “Okan Bey” ötekisi ise “Beyaz”.
Okan Bey evin asi ama akıllı, yakışıklı olmayan sokak çocuğu, Beyaz ise iyi aile eğitimi almış hem yakışıklı hem de sempatik, kız istemeye gidince kız babasının tüm sorularına layığı ile cevap olacak insan. Şüphesiz bu tasvir, ikisi için de üstün körü bazı öğeleri betimlese de, farklılaştıkları nokta çok önemli.
Okan Bayülgen’den sorunsalı çözümlemeye başlamak gerekirse bir iletişimci olarak, gece 12’den sabahın ilk saatlerine kadar 10 yıldır çalıştığı kanala en verimsiz kuşakta rating kazandıran birisi olması, genç kuşağı ve üniversite gençliğini, Türkiye’nin düşün mahsulü sayılacak kitlesini, tek başına yaşayan insanları ve daha çoğaltılabilecek, iyi ailelerin gözünde sapkın sanılabilecek gençleri televizyon başına entegre etmesi dehasının en iyi göstergesidir. Dahası ve ikon/marka olarak kendini konumlandırdığı düzeyi bunca yıldır koruması performansı ile ilgili oluşabilecek tüm yanılgıları ortadan kaldırmaktadır.
Beyaz ise, her daim annesi, sempatik ve haber sonrası kuşakta yatmaya hazırlanan aileleri televizyon başına çağırması, kırdığı onca pota rağmen sempatik tavırları ve üstesinden geldiği bir çok hatası ile bunca yıldır, TRT’nin “Bir Başka Gece” programının eksikliğini doldurması açısından başarılı bir programcı. Beyaz ile Okan Bey, genç kuşağı kucaklarken, zaman içinde olgun ve aile mensuplarını da cezp etmeye devam etmişlerdir. Son dönemde Hakkı Devrim ile boy gösteren Okan Bayülgen’in “Makina” programı buna iyi bir örnektir. Ben bunu, olgunlaşan ve yaşına uygun davranmaya yeltenen bir Okan Bayülgen sıçraması olduğunu düşünüyorum. Öte yandan Beyaz ise yıllardır hakim olduğu konuda pek değişmeden aynı ritim ile ilerleyerek daha başarılı bir grafik çizmektedir. Ki bu da her ne kadar Okan Bey’in her sene yenilenen yapısına ayrı düşse de başarı açısından olumlu ve eğlence acısından da son derece tatmin edici bir durumdur.
Sonuç olarak her ne kadar Okan Bayülgen, asi ve eleştirici, acıtan ve dik kafalı tutumları ile biraz Makyavelli gibi dursa da, prens layığı ile Beyazıt Öztürk’tür.
Bir yanıt yazın