1961 yılında Türkiye’nin bir çok yerinden Almanya’ya çalışmaya gidenlerin eksilttiği Anadolu, ilerleyen yıllarda henüz şehir ile tanışmamış, hatta kendi memleketi dışına çıkmamış insanların, İstanbul’da yaşayan bir kimsenin bile henüz görmediği gündelik yaşam hikayeleri ile mektuplarda tanışması ile dolmaya başlamıştır.
Bu durum, elbette ki çok enteresan bir tablo yaratmıştır. Köyünde asla görmediği bir hayat biçimine uyum sağlamaya çalışan bir göçmenin, topraktan çıkıp sanayinin içine sudan çıkmış balık misali zıplaması, kısacası hiç alışık olmadığı bir topluma entegre olmaya çalışması, şüphesiz Türkiye’de yaşayan yakınlarına ve çevresine de etki etmiştir.
Şehir kültürünün yanı sıra, hayatının büyük bir bölümünü üretim ile geçiren bir insanın, herkesin rahatça tükettiği ve tüketim alışkanlığının köyde tarla ile iştigal olmak kadar olağan karşılandığı bir toplumda kendine bir kimlik edinebilmesi bile büyük bir meziyetken, Anadolu’da yakınlarının anlattıkları ile hayal kurmaya çalışan ve aynı beklentiler ile hedef ve hayal büyüten bir toplumun oluşması kaçınılmazdı.
Örnek olarak; Almanya’da azınlık olarak bulunan ve muasır medeniyet ile cebelleşen, buna rağmen bu yeni kültüre entegre olan bir göçmenin, memleketine geldiğinde yeğenine verdiği, şehirde bile eşine az rastlanan bir “alaman“ oyuncağının yarattığı sevinç, zamanla yerini beklentiye bırakmıştır.
Kültürel anlamda Almanya’dan Anadolu’ya sızan bu ışık 60’lı yıllar ile dışa kapılarını açmaya başlayan Türkiye için çok önemlidir. Yeni teknolojiler; köyde kullanılan traktörler, tarımda diğer yenilikler, yollar, radyolar, yabancı müzik plakları ve sosyal anlamında yapılan tüm yenilikler, ya da uygulanan derin yaptırımlar… Hepsi, halkın hayalinde meşruiyet kazanmış ve özenilmiş yabancı kültüre giden yolda birer adım olarak algılandığından, henüz basamakları çıkmakta yeterli olmasa da ilerleyen yıllarda tüketim toplumu olmaya aday 60’ların Türkiye’si için merdivenleri 3’er 5’er atlamaya istekli bir toplum oluşturmaya zemin hazırlamıştır.
Özetle, federal Almanya’daki sanayi toplumunun yanılsamalar ile yüksek bir değer olarak uydurduğu serbest pazar, özgürlük, tüketim, medeniyet gibi terimler, bir halkla ilişkiler stratejisi gibi sabit ve uzun soluklu bir şekilde, dışa yüzünü dönen Türkiye’nin bütün dinamiklerine etki etmiştir. Bütün bu “fayda”ların yanı sıra yabancı kültüre olan ilgi, “gavur icadı”na bakış ve Avrupa’yı “hazmedebilme kapasitesi” ise günümüzde Türk misafirperverliği ile özdeş biçimde tüketim alışkanlıklarına etki etmiştir.
P.S Belki şimdi neden cep telefonu pazarının Türkiye’de eşek yüküyle büyümeye devam ettiğini anlayabilirsiniz 😉
Bir yanıt yazın