Bugün 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü. Kanımca da evrensel niteliği açısından 365 gün içinde kutladığımız günlerin en kıymetlisi.
Sinema’dan pek haz etmeyişim midir beni ona bu denli yaklaştıran, yoksa gide gele her bir oyunda nefesinin sıcaklığını hissetmeye alıştığım oyuncular ile kurduğum yakın ilişki mi? Bilmem.
Şöyle bir düşününce… Çarlık Rusya’sının sahnelendiği ve içinden St.Petersburg geçen bir oyunu bıkmadan seyretmenin lezzeti benim için ne ifade ediyorsa, puslu sahnede tozlu tahtalara ayağını sımsıkı basarak, sahnenin çeperini seyircilerle püskürten tiyatro sanatçısı için de farklı şeyleri ifade etmiyor.
İşte bu yüzden tiyatronun korunması ve kollanması çok önemlidir. Faydaları ve kazanımları bir yana dursun, salt duygusal mirasları açısından, on yıllarca süregelen ve beraberinde bir çok alışkanlığı da barındırarak bir kültür yaratan bütün sanat dalları ve özellikle tiyatro iyi korunmalı ve kollanmalıdır.
Peki biz tiyatro’ya ne denli sahip çıkıyoruz ?
Son günlerde kamu, tiyatro sanatçılarının dizilerde veya başka bir özel sektör alanında çalışmasını engelleyen yasal düzenleme ile ilgileniyordu. Tiyatro sanatçılığını, basit bir devlet memurluğundan ayırt edemeyen bu zihniyetin bağnazlığından kurtulalım derken, bu sefer de Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin ve Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılması gündemde.
Sözde, yıkılan sanat ve kültür merkezlerinin yerine yenisi yapılacak. Aslına bakarsanız buna gerçekten inananların sayısı, meclis oturumlarına devamlı katılan milletvekili sayısından dahi az. Neden mi ?
Bunun için bir neden aramaya gerek yok ya neyse! Şayet hükümetin sanata ve sanatçıya olan tutumu göz önünde bulundurulduğunda, çekinmeden şunları söylemek mümkün; bu iki merkez de yıkılacak ve yerine içinde tiyatro sahnecikleri bulunan iş merkezleri yapılacak.
Böylece, tiyatro sahnesi olarak harcanan metrekarelerden elde edilecek kira gelirleri, devletin “bekası” için döner sermayenin gelir haznesinde artı olarak belirecek.
Şimdi…
Üniversitede aldığı iki üç işletme-ekonomi dersi sayesinde kendisini yatırım uzmanı sanan “eee ne olmuş işte fena mı yani” diye çemkiren neo-liberal yandaşlar muhakkak ki çıkacaktır, çıkmalılardır da. Bu nedenle, sırf bu yazıyı onların da anlayacağı dilde yazdığımı umarak, tehlikenin ne denli fena olduğunu, daha açık yazmaya çalışacağım.
Sanat Dalları, özellikle de Tiyatro, halkın her türlü ihtiyacını karşılayabildiği toplu merkezlerde değil, halkın sadece sanat gereksinimini gidermek istediği, bu iş için ayrı olarak inşa edilmiş, mimari yapısı, akustiği ve dekorasyonu ile bir bütünü teşkil eden yerlerde icra edilmelidir.
–Sanırım, Devlet Tiyatro’su yetkilileri 14 Mart 2007 tarihinde İstanbul Şişli Cevahir Sahnesi’nde Ankara Devlet Tiyatro’su tarafından sergilenen “Ben Nazım Hikmet” oyununda yaşanan rezaletten sonra bu durumu daha iyi anlamışlardır. Zira bizzat şahit olduğum bu hadisede, sinema fuayesinden yükselen uğultu yüzünden oyuncular kendi seslerini duyamadan oyun sergilediler!–
Şayet, tiyatro izleyicileri tarafından an be an hazmedilmesi gereken, yoğun anlardan oluşan bir olgudur. Bunu sağlamak ve yaşatmak da tiyatro sanatı için olmazsa olmazdır. Cevahir örneğinde de olduğu gibi 10 sinemanın yanyana bulunduğu bir yerde, sinema salonundan bozma bir sahnede tiyatro icra etmeye çalışmak, bu sanata gönül verenlere ve sanat severlere sistematik bir şekilde zulüm etmek demektir.
Tiyatrolar kendilerine özgü, yalnızca sanata, sanatçıya ve sanatsevere ait olan mekanlarda yaşatılmalıdır. Bu yüzden de sanatseverlerin on yıllardır bir araya geldiği sahnelere balyoz vurulamaz, vurulmamalıdır. Hangimiz bugün İş Bankası Kuleleri’ne AKM’ye gittiğimiz haz ile gidiyoruz ki ? Taksim sahnesi nerede? 5 yıla 5 yıldızlı otel olur herhalde…
Bu yüzden vicdan sahibi bütün sanatsever dostlarıma sesleniyorum:
Bugün Dünya Tiyatro Günü! Dünyanın en önemli sanatının, en eski geleneğinin günü.
O’na sahip çıkın.
Not: 5 Nisan Günü Muhsin Ertuğrul Sahnesi Önünde, tüm saygıdeğer üstadların ve genç kuşağın da katılacağı bir şenlik var. Hayatında hiçbir gösteriye katılmayarak sesini susturmayı tercih eden tüm dostlar için de sanırım tiyatrocular arasında ses çıkarmak iyi bir fırsat olacaktır.
Comments (1)
Ulucsays:
27 Mart 2007 at 11:12Tamamen katılıyorum. Bu takunyalılar ilk başta Taksime cami yaptırmaya çalıştı , o yattı şimdide sanatın merkezine göz çevirdiler. Artık yıkar kaside salonu kurarlar heralde ..
Ps: İlk yorumum sitende yicit , kendimi milliyet.comda haberlere abidik yorum yapan denyolar gibi hissettim :p