Lucescu Türkiye’de !

Bu başlık kaçınız için ne ifade ediyor ? Basit bir teknik direktörün, ortalama bir futbol gazetesinde çıkan türk takımlarına transfer haberini mi ?

Eğer öyleyse bir de işe şu tarafından bakın..

Önce Lucescu’nun Türkiye’deki antrenörlük geçmişine bakalım.

Galatasaray ile Süper Kupa ‘yı kazandı. Galatasaray’a Şampiyonlar Ligi’nde Çeyrek Final oynattı.
2002’de Galatasaray Türkiye Ligi şampiyonluğunu yakaldıktan sonra Beşiktaş’a transfer oldu.

Beşiktaş’ın 100. Yılı olan 2003 senesinde de Beşiktaş’ı şampiyon yaptı.
Aynı sezon Beşiktaş’ı UEFA Kupası’nda çeyrek final oynattı.

Daha sonra ne mi oldu ?
Başarılarla dolu kariyerine son verildi ve bir kez daha tarihe geçti.

Çalıştırdığı kulüpleri üst üste şampiyon yapmanın yanı sıra Avrupa’da başarı kazandıran,
akabinde yerine daha pahalı ve başarısız hocalar getirilen nadir teknik direkörden biri çünkü.

Peki ben bu adamı neden seviyorum, hala neden takip ediyorum ?
Beşiktaş’ı şampiyonluğa taşıdığı için mi ?

Hayır, böyle düşündüyseniz gene yanıldınız..

Lucescu yalnızca bir teknik direktör değildi. Kendi öğretileri vardı.
Futbolun hızla endüstriye boğulduğu yıllarda Lucescu bize insanlara güvenmenin ve onlara değer vermenin asıl başarı olduğunu gösterdi.

Dost düşman demeden herkesin hakkına ve emeğine saygı duyan, bu öğretileri yardımcıları, kadrosu hatta kulubü ile özdeşleştirmeye çalışan bir adamdı O.

Örneğin; ağır yağış altında oynanan bir maçın bitiminde sırtında atleti, kameralar karşısında demeç vermeye çalışan futbolcu Vedat’ı görünce kendi kabanını çıkartıp, Vedat’ın omzuna koyabilecek kadar babacandı.

Bazıları gibi İmparator ilan edilmedi Lucescu. Bunu kendi de istemezdi zaten. O yalnızca işini yaptı.
İşçi olarak kaldı ve bundan hep gurur duydu. Kendini asla meslektaşlarından üstün görmedi.

Örneğin; takımı 5-0 önde ve farkı daha da açacak şekilde futbol oynarken, hücum oyuncularını çıkartıp, oyuna defans oyuncuları aldığında; kendisine sitem edenlere “Bu kadar yeter, rakibi daha fazla rencide etmenin manası yok” diyebilecek kadar naif idi.

Benim kalbime işlediği ilk oya; bir söyleşide “ben sosyalist bir ülkede doğdum, yetiştim. Tabii ki Marx’ı, Engels’i yaladım yuttum ama, filozoflardan en çok Schopenhauer’i severim” diyişiyle olmuştur.

Üniversite sahibi veya kendini yetiştirmiş az sayıda futbolcu yetiştiren ülkemiz futboluna, hele Beşiktaş’a talih kuşu kondu dedim adeta !

2003 Yılında Lucescu’nun yardımcısı olarak Beşiktaş’da çalışan, Beşiktaş’ın efsanevi futbolcusu Feyyaz Uçar;
bir anısında Lucescu’dan bahsederken şuna benzer bir şeyler söylemişti:

Bir gün arkadaşlar buluşmak üzere çağırdı, gelemem dedim. Nedenini sorduklarında ödevim var diyince gülüştüler. Nedenini sorduklarında Lucescu’nun bana Tolstoy (ya da Dostoyevski) okuttuğunu, yarına kadar bitirmem gerektiğini söyledim. İnanamadılar

Benim onu sevdiğim kadar, ondan nefret edenler vardı.
Ama o kindar köşe sahipleri, bugün onun yaptıklarına gıpta ediyorlar.

Peki O Bizden sonra ne yaptı ?

2004/05, 2005/06 ve 2007-2008 sezonlarında Ukrayna liginde Shakhtar Donetsk’i şampiyonluğa ve her sene avrupa kupalarında dereceye taşıdı. Son olarak bu sene de UEFA kuapasında Shakhtar ile Finale yükseldi…

Üstelik bu sene UEFA Kupası Finali Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynanacak.
Komik değil mi ? Bu maçın öncesinde, esnasında ve sonrasında yorumlarıyla muhabbete yön verecek tüm futbol kahinlerinin neler hissettiğini çok merak ediyorum.

Eminim zamanında Türkiye’de Lucescu’yu istemeyen bu kalantorlar mezhebi, şimdi kraldan çok kralcı olacaklar.
Çünkü Türkiye’de UEFA kupası finali oynayan iki takım varken, kendilerine ne düştüğünü onlar iyi biliyorlar !

Herneyse;
Türkiye’ye Hoş Geldin Lucescu !
Kadıköy’de sana başarılar. Sen orada çok maç kazandın. Umarım gene başarırsın.

Bize gelince;

Sen gittiğinden beri şampiyonluk yüzü göremedik.
Galatasaray ise senden sonra iki şampiyonluk yaşadı ama Avrupa’da esamesi okunmuyor…

İşte durum budur.

35882

Comments (4)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Press ESC to close