Bu terimi daha önceden duyan var mı bilmiyorum.
Gerçi ben de 4-5 sene önce, Yıldız Teknik Üniversite’sinde katıldığım bir etkinlikte tanışmıştım.
Adamın biri anlatıyordu. Adı Fatih Pınar.
Dünyanın bir çok ülkesine gitmiş, gittiği yerlerde ise rezidans yada oteller yerine, fotoğrafını çekeceği insanlarla kalmayı tercih etmiş. Yanılmıyorsam Amerika’da evsizlerle birlikte sokakta yattığını söylemişti.
Neden diye sordum bende.
En güzel kare, insanların ortamda bir muhabir, gazeteci, fotoğrafçı olduğunu unuttuklarında çekilen fotoğraftır, tabi bunu uzaktan çekemezsin, içlerine girmen, onlarla birlikte olman, fotoğraf makinasını unutturman lazım dedi.
Sonra bir sessizlik içinde gösterim başladı. Adı Foto-Röportajdı.
İşte o zaman anladım. Neden objektifin önünde olan ile arkasında olanın aslında aynı kadrajda olması gerektiğini. Fatih Pınar, sadece fotoğraf çekmek için değil, çekeceği hayatları kayda geçmek için de onlarla birlikte yaşıyor.
Kimi zaman hayatlardan kaydettiği bir ses kaydı, yada o temayı yansıtan bir müzik iliştiriyor fotoğraflara ve hikayesini kurguluyor.
Kendisi şu anda bianet için İstanbul’un yenilenecek olan semtlerini belgeleyen bir fotoröportajlar serisi yapıyor. Bu Rantsal Dönüşümü bir de onun gözünden izlemek lazım !
Bir yanıt yazın