Close Menu
yicit.comyicit.com
  • Anasayfa
  • Gündem
  • Pazarlama
  • Sosyal Medya
  • Yapay Zeka ve Dönüşüm
  • Kültür & Sanat
  • Manifesto
  • Blogun Hikayesi

Abone Ol

Son Yaratıcı Haberleri Alın

Neler Popüler?

ST Endüstri Radyo’da Pazarlama ve Yapay Zeka Konuştuk.

Temmuz 31, 2025

Kaygılı yeni dünya ve yeni nesil pazarlama liderliği

Temmuz 22, 2025

Pazarlama Teknolojileri’nde Dönem Sonu

Temmuz 14, 2025
X (Twitter) Instagram Pinterest LinkedIn
  • Blogun Hikayesi
  • Manifesto
X (Twitter) Instagram Pinterest LinkedIn
yicit.comyicit.com
  • Gündem
  • Pazarlama
  • Sosyal Medya
  • Yapay Zeka ve Dönüşüm
  • Kültür & Sanat
Subscribe
yicit.comyicit.com
Anasayfa » “Babam ve Oğlum”
Kültür & Sanat

“Babam ve Oğlum”

Okuma Süresi: 4 dk.Haziran 17, 2006
Paylaş Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Reddit Telegram Email
Paylaş
Twitter LinkedIn Pinterest Email

Doğum Tarihi : 12.09.80“Ben bu filmde 12 Eylül’ün, dünyadan, Türkiye’den yalıtılmış bir çiftlikte yaşayan bir 10 kişiyi bile nasıl etkilediğini anlatmak istedim”Henüz Şemdinli kanarken, bir yanda Orhan Pamuk ve 301. madde, öbür yanda ise taşlı sopalı “spor” kavgaları sürüp giderken, son zamanlarda otobüste yada vapurda sıkça kulak misafiri olduğumuz bambaşka bir sohbet dikkat çekmekte. Bu sohbetin konusu şüphesiz ki “Babam ve Oğlum” filmi. Gösterime girdiği ilk hafta 35 bin seyirciye ulaşmış, bugünlerde ise milyonu devirmiş ve hiç reklamı yapılmadığı halde hasılatın bir çığ misali büyüdüğü bu filmin sırrı sizce ne ?

Son yıllarda televizyonda izlemeye alıştığımız şehir, şöhret, güç, köy, yoksulluk ve gurur gibi basit çatışmalar üzerine kurulu fakat bizi duygusal anlamda tatmin etmekten mahrum, göz boyayan onlarca diziden sonra –ki ben buna Çağan Irmak’ın Asmalı Konak’ını da dahil ediyorum- Babam ve Oğlum filmi, daha önceden seyircinin hazır olmadığı bir noktaya atış yapıyor. Kısaca bize 40 yıldır sunulan Türk Filmlerinin çizgisinin dışındaki bir noktaya işaret ediyor. Aslında başarının yadırganamayacağını anlamak için öyle sinema eleştirmenliği maskesi altında analizlere başvurmanın gereği filan yok. Ben kendi adıma bu filmin yakaladığı başarıyı, toplumun Cumhuriyet tarihinin son 25 yılından aldığı rövanş olarak nitelendiriyorum. Uzundur dökemediğimiz gözyaşının, insanlar arasında gururla söylenebildiğini görmek de bence bunun en güzel kanıtı.

Sinemada ben de ağladım, açıkçası böyle bir filmde ağlamamak için insan olmamak gerekli. Kaldı ki filmin ilk dakikası içersinde, darbe’nin sabahında annenin çaresiz bir şekilde hayatını kaybetmesi zaten insanlara film ile ilgili altyapıyı hissettiriyor. Ahım şahım bir ojinalliği olmasa da dram o kadar güzel işlenmiş ki seyirci ile tatlı bir oyun oynanıyor. Buna iyi canlandırılan karakterler de eklenince ağlamak filmin bir parçası oluveriyor. Ama bu filmin vurgusu asla ve asla göz yaşı değildir, vurgu damlanın düştüğü yerdedir ! Filmi izlerken en çok merak ettiğim şeylerden birisi de buydu. Çevremdeki insanlar gerçekten de 12 Eylül’e mi ağlıyordu acaba? Bütün bu göz yaşları ne için… Sadece olayın hüznü mü insanları yasa boğuyor ? Kaç kişi gözyaşına isyanı yüklüyor Ya da kaç kişi kaybettikleri adına gözyaşı döküyor olabilirdi… Peki ya 1980 sonrası gençliğe ağlayanların sayısı kaçtı acaba ? Hemen hemen her sahnede, bu soruları kendime sorarken fark ettim ki, kim ne amaçla ağlarsa ağlasın, Çağan Irmak istediğini çoktan elde etmişti zaten. Üstelik kendisi de filmin bu kadar tutacağını tahmin etmiyormuş.. Belki de insanların 25 yıldır bilinçaltına ittiği ve yüzleşmekten kaçtığı bazı gerçeklerin sinema aracılığı ile gün yüzüne vurmasından kaynaklanan bir başarı bu.

Filmi izlemeden önce kafamda 12 Eylül’ü daha yoğun anlatan bir film izleyeceğim kanısı vardı, ama kesinlikle 12 Eylül’ü geçiş olarak kullanan bir film izlediğimi söyleyebilirim. İşin tek iyi tarafı ise bu geçişin duygu yükü ile bağlanmış olması. Bu sayede 12 Eylül’ü tam da göbeğinden yaşamamış insanlar, o dönem için “rutin” sayılacak bir uygulama sonucu ortaya çıkan acının boyutları hakkında en azından fikir sahibi olabilirler. Kaldı ki bu noktada Türkiye’de asla gerçek anlamda bir 12 Eylül filmi yapılamayacağını unutmamak lazım ! Bu yüzden eldeki imkanlarla yapılabilecek en iyi iş ortaya çıkartılmıştır demek zorundayız.

Filme yönelik olumsuz eleştirilerden en kuvvetli olanları da işte bunu göz ardı edenlerden gelmektedir. Örneğin; 12 Eylül’ü öncesi, esnası ve sonrası ile yaşamış, haksızlıklar ve tarifsiz acılar ile baş başa bırakılmış o kuşak, bazı deneyimleri yaşamadan, bazı zorluklara maruz bırakılmadan 12 Eylül ile ilgili bir filmin yapılamayacağına dikkat çekmekte. Bunda son derece haklılar da. Belki de bu yüzden Çağan Irmak bize tüm hikayeyi bir çocuk gözünden sunmayı tercih ediyor, çünkü bu ülkede 12 Eylül’ü tam anlamıyla aktarabilecek bir yetişkinin bulunmadığını o da biliyor, evet o dönemi yaşayan kuşak çok yaralı, bu yüzden aynı acılarla yüzleşmek, çemberin içinden dışarı çıkmak imkansız olacaktır. İşte bu yüzden Çağan Irmak kendi çocukluğunun izlerini taşıyan “Deniz”in gözünden bu hikayeyi anlatmayı tercih etmiştir. Çünkü O’na göre 12 Eylül’ü anlatmak o dönemin çocuklarının görevidir…

Yiğit Kalafatoğlu


 

Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email
Önceki YazıPanik
Sonraki Yazı Sahana Geçsene !

İlgili Yazılar

Kültür & Sanat

Ayvalık Film Festivali 4 Ekim’de Başlıyor!

Eylül 18, 2019
Kültür & Sanat

Canlandıranlar Film Festivali

Kasım 15, 2018
Kültür & Sanat

Cennetin Düşüşü (The Fall Of Heaven) – Gezi Belgeseli – Full Film

Mayıs 8, 2015
Bir Yorum Yazın
Bir Yorum Yazın Cancel Reply

Öne Çıkanlar

Kaygılı yeni dünya ve yeni nesil pazarlama liderliği

Temmuz 22, 2025

Bir Grok Masalı

Temmuz 10, 2025

Gündelik Yaşamda Yapay Zeka

Mart 13, 2025

Yapay Zeka, Hiper-Kişiselleştirme ve Oyunlaştırma

Temmuz 11, 2024

Yapay Zeka ve Pazarlama Endüstrisi

Temmuz 24, 2023

Yapay Zekanın Sıradanlığı Üzerine

Temmuz 10, 2023
Kimdir?

Diğer Yazılar

CehaPe’den CHP’ye

Temmuz 3, 2025

Kurumsal İtibar ve Çalışanların İfade Özgürlüğü

Nisan 2, 2025

Necati Özkan’a Özgürlük!

Mart 24, 2025

Yine Yeni Yeniden Türkiye

Mart 31, 2024
YAZAR HAKKINDA

Kariyerine 2004 yılında adım attı. Aynı yıl yicit.com’da içerik üretmeye başladı. 2009 yılında, Türkiye’de sosyal medya alanında hizmet veren ilk ajanslardan biri olan Utopic Farm’ın kurucuları arasında yer aldı. Sektörde birçok ilke imza attı.

2010'da Kadir Has Üniversitesi’nde Sosyal Medya Akademisi’ni kurdu ve 10 yıl yönetti. Aynı yıl, “Sosyal Medya ve İtibar Yönetimi” konulu tez çalışmasıyla yüksek lisans eğitimini tamamladı. Akademik kariyerine Yeditepe Üniversitesi’nde MBA dersleri vererek devam etti; eş zamanlı olarak başladığı doktora çalışmalarında ise ağırlıklı olarak Nesnelerin İnterneti ve Yapay Zeka alanlarına odaklandı. Bugün, Nişantaşı Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencilerine “Pazarlama Teknolojileri” dersi vermekte olan Kalafatoğlu, akademik ve sektörel çalışmalarını eş zamanlı olarak sürdürmektedir.

Kurumsal kariyerinde ise uzun yıllar hizmet verdiği Penti’de Pazarlama ve Dijital Dönüşüm Direktörü olarak görev aldı. Ardından Hopi’de Pazarlama Direktörü olarak görev yaptı. Her iki kurumda da markaların stratejik ve teknolojik dönüşümlerine liderlik etti. Bir çok ödül kazandı ve başarı hikayeleri yarattı.

2024 itibariyle marka ve ajanslara danışmanlık sağlayan ve operasyonel destek sunan yeni bir hizmet modeli geliştirerek Value Venture & Partners'ı kurdu. Yerli ve global yapay zeka girişimlerine yatırımcı ve danışman olarak katılmaya başladı.

BÜLTENE KAYDOLUN

Güncel haber ve gündem başlıklarını kaçırmamak için e-posta adresinizle sistemimize kaydolabilirsiniz.

X (Twitter) Instagram Pinterest LinkedIn
  • Ana Sayfa
  • Pazarlama
  • Sosyal Medya
  • Gündem
  • Yapay Zeka ve Dönüşüm
  • Kültür & Sanat
© 2004 - 2025 | Yiğit Kalafatoğlu

Yukarıya yazın ve aramak için Enter tuşuna basın. İptal etmek için Esc tuşuna basın.