Yapay Zekanın Sıradanlığı Üzerine

Bugüne kadar yapay zekayı hep “olağanüstü” bir şey olarak betimledik ve insanlık üzerinde yaratacağı derin etkilerini tartıştık. Oysa yapay zekaya atfettiğimiz bu “olağanüstülük” ifadesi ağırlıklı olarak bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarında temellenen bu teknolojinin insan zekasını ve davranışını taklit etme ve yeniden üretme kapasitesinin bir neticesi.

Bu yüzden de olayın hep metafiziksel yönünü ön plana çıkarıyoruz ve işi varoluşçuluk veya ontoloji eksenine taşıyarak gündelik pratikten uzak, fütürist bir eksende tartışıyoruz. “Yapay zeka işimizi elimizden alacak mı? İnsanoğlu aptallaşacak mı?” gibi.

Oysa insan ve makine arasındaki rekabet çok yeni bir hadise değil. Hatta bu hadise  yapay zeka gelişiminin temelini oluşturuyor. IBM’in Deep Blue’su ile Garry Kasparov’un tarihe geçen satranç maçından bu yana onlarca örnek sayabiliriz.

Evet, yapay zekâ alanındaki çalışmaların bazıları gerçekten insan zihnini kopyalamaya ve aşmaya çalışan alanlara yöneliyor. Literatürde “Artificial General Intelligence” olarak yer alan bu çalışmaların nihai hedefi de zaten insan seviyesine eşit veya ondan daha ileri bir seviyede bilgiyi anlama, öğrenme ve uygulama yeteneğine sahip bir tür yapay zekâyı oluşturma üzerine.

Öte yandan diğer tüm yapay zekâ araçları çok hızlı bir şekilde gündelik hayatımıza nüfus ediyor ve biz buradaki etkileşim üzerine yeterince düşünmeyi ve çalışmayı gözden kaçırıyoruz. Artık insan ve makina birlikte üretiyor, türetiyor, tartışıyor. Birlikte anlam inşa edebiliyor. Aramızda yeni alışkanlıklar, tutumlar, kültürler filizleniyor. Çoğu çalışma gösteriyor ki bizler farkında olmasak da insanların bir çoğu yapay zekayı çoktan sıradan bir teknoloji olarak kabul ediyor ve gün geçtikçe benimsiyor.

Bu yüzden yapay zeka ile ilgili mevcut algılarımızı kırmalı ve yapay zeka teknolojilerinin mevcut durumunu iyi anlamalıyız. Konuya ister tüketici, ister müşteri, isterse kullanıcı perspektifinden bakalım. İnsanın yapay zeka ile nasıl etkileşime geçtiğini ve nasıl iletişim kurduğunu derinlemesine analiz edip, çalışıp anlamamız lazım. Çünkü biz biliyoruz ki iletişim sadece anlaşmaktan ibaret değildir. İletişim yaratır. Kişinin benliğini, değerlerini, başkaları ile paylaştıklarını, toplulukları, kültürü ve çok daha fazla şeyi yaratır, yaşatır ve dönüştürür. Bu zamana kadar tüm bu yaratı süreci insanlar arasındaki iletişimle gerçekleşiyordu. Peki ya şimdi?

İnsan zekası ile yapay zeka arasındaki iletişim ve etkileşimden doğan tüm bu yeni alanları ne zaman gündemimize alacağız? Artık bunu gerek akademik alanda, gerek sektör bazında bir bakış açısı olarak tutundurmak ve yeni bir çalışma alanı yaratmak hepimizin görevi olmalı.

Ben bu konuyu ilk kez Erkan Saka sayesinde düşünmeye başladım. Kendisinden aldığım; Zizi Papacharissi’nin (2019). “A networked self and human augmentics, artificial intelligence sentience” kitabında “Beyond Extraordinary: Theorizing Artificial Intelligence and the Self in Daily Life” isimli bir makalede Andrea L. Guzman konuyu araştırmalarla destekleyerek enine boyuna tartışmış.

Meraklısı için aşağıya bu makalenin de bir özetini bırakıyorum:

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Press ESC to close