feshetmek -der
(-i) (fe’shetmek) Arapça fes¬ + Türkçe etmek
1 . Verilmiş bir yargıyı kaldırmak, bozmak. |
2 . Kapatmak, dağıtmak. |
3. Kuşak bir Beşikaş sakini olarak, kendimi bildim bileli dinlediğim ve dilimden hiç düşürmediğim bir şarkıdır Beşiktaş Çarşı’sı. Ne yazık ki günümüzde sadece futbol endüstrisine olan yan etkisi ile gündeme gelmekte ve sürekli eleştirilmekte. Peki böyle bir kültür nereden gelmekte, kimler tarafından sevilmekte ve kimler tarafından feshedilmekte?
“Çarşı” 70’lerin sonunda 80’lerin başında, semtin emektar ailelerinin gençleri tarafından, Beşiktaş için en güzel pankartları yaptırabilmenin hevesiyle, esnaftan alınan maddi yardıma karşın her pankartın altına naifçe atılan teşekkür manasındaki imzadır, başka hiçbir şey de olmamıştır! Bu yüzden kimsenin sahiplenip yargılayacağı ve üzerinde yürütme kararları alacağı bir oluşum değildir. Bu fesihten anlaşılan da bu olmamalı.
12 Eylül İhtilali ile miladını yeniden yaşayan Türkiye’de siyaset, sanat ve ekonomi alanlarında olduğu gibi bugün sportif alanlarda da çeşitli at gözlükleri mevcudiyetini barındırmaktadır. Milyon dolarlık anlaşmalar, paylaşılan yayın gelirleri, tekelleştirilen etkinlik biletleri derken, son 28 yılda kendine lümpen ploreterya olmaktan başka bir vaad sunulmayan geniş halk kitleleri bu alanda da sistematik bir şekilde rantın içine çekilmiştir. Çarşı ise geleneğinden aldığı terbiye ile kendi lümpenliğine isyan eden ve bu nedenle “kendine karşı olan” bir romantizmi savunmaktadır.
Üzücü olan ise “Çarşı kendine de karşı” diyebilen bir kültürün, medyada tarafından belirli bir zümrenin malı olarak lanse edilmesidir. Öyle ki gazete köşelerince kürsüye çıkarılan bu “abiler zümresi”ne onlardan habersiz fason bir rol de biçilmiştir. Tribün tabiri ile “taklaya geldiğimiz hadise de budur “.
Önceleri uzun bir süre benimsendi bu rol. Öyle ki eskiden sadece maça gidenlerin tanıdığı bir çok sima milyonlar tarafından tanınır oldu. Belki de mevcut Beşiktaş taraftarlarından daha geniş bir kitle amigoları söylemleri, yazdıkları ve yaptıkları ile takip etmeye başladı. Medya çoktan kendine yeni fenomenler yaratmıştı bile. İşler biraz karışınca taşlanacak, iyiye gidince yüceltilecek ama her koşulda mikrafon uzatılacak adresler belliydi. İşte gerçek taraftarın önüne böyle geçildi.
Söylendiğinin aksine, Çarşı Beşiktaş’ın önüne geçmemiştir. Çünkü Çarşı, taraftarın ta kendisidir. Amatörce hazırlanan her pankartı benimseyen binlerce kişinin imzasıdır Çarşı. Beşiktaş’ın önüne geçse geçse fesih kararını verebilme yetkisini kendinde görenler geçmiştir. Fesihin ilan edildiği Asi Ruh Belgeseli’nin galası bile bu konuda bir çok ipucu barındırmaktadır.
Asi Ruh Belgeseli; Beşiktaş’a gönül vermişleri anlatmaktadır. Anarşizmi, futbolu, semti, tutkuyu, deplasmanı, kavgayı, dayanışmayı, duyarlılığı ortaya koymaktadır. Fakat galasına sadece davetliler alınmaktadır. Peki bu nasıl bir çelişkidir ? Oysa ki olması gereken; Abbasağa Parkı’nda ya da Maçka Parkında İnönü’ye nazaran gerçekleştirilen halka açık bir gösterim değil midir ?
Şayet değilse ki olmadığını gördük; bu fesih çok yerinde bir karardır. Çünkü ailelerimizden devraldığımız, komşularımızdan dinlediğimiz koskoca bir geleneğin üç beş kişi tarafından bir basın açıklaması ile son bulamayacağını hepimiz iyi biliyoruz. Bu yüzden fesh edilmeyi feshedenler, Çarşı’yı da soldaki karede bayrağı taşıyanlar hak etmektedir!
Comments (3)
Dora Mengüçsays:
29 Mayıs 2008 at 12:19Uzun , upuzun bir yorum gerek bu yazıya…
Ama inan tüylerim diken diken şu anda…
Yaşananlardan, basitliklerin şüpheci zorluklarından, temennilerden ve Yicit’in cuk diye oturan tespitlerinden… Sebepli…
Çarşı; içimize soluduğumuz havadır Köyiçinden geçip Armağan abiye selam verirken…
Çocukluğumuzda elektrik trafolarını kale belleyip attığımız şutlar, kestiğimiz toplardır…
Ne demiş Bakunin : “Her örgüt insan hürriyetine indirilmiş bir darbedir” Çarşı ne gruptur, ne örgüt, ne topluluk, ne sadece bir tribün coşkusu…
Tüm Türkiye’yi kapsayabilen bir semt takımının, Beşiktaş’ın havasıdır… Onunla var olan ve var eden…
Yoksa hepimiz ölümlüyüz değil mi?
Takım, semt ve sokakları başa yıkmadıkları sürece ise ölümsüz…
Kartalsays:
1 Mayıs 2009 at 22:34Mükemmel bir yazı …
yicitsays:
2 Mayıs 2009 at 10:28çok teşekkür ederim..